Ben Anne Oldum…

Geldim hamileliğimin 39. haftasına.. Ama ne gelen var ne giden. Her ufak kasılmada koştur koştur NST’ye girmek artık o kadar olağan olmuştu ki eşim işten geldiğinde hastaneye götüreceğimi bildiğinden ceketini çıkarmadan kapıda bekler olmuştu. Ama hanfendinin keyfi o kadar yerindeymiş ki “şurdan azcık kanala doğru ineyim belki doğarım” dememiş. Bendeki de ne rahimmiş, Ela’yı içerde tutmak için sımsıkı kapamış kendini en ufak doğum belirtisi vermiyor. Arada 3-5 kasılma geliyor “Acaba doğuruyor muyum?” diye soruyorum, “ama anlatılanlar böyle değildi kıvrım kıvrım kıvranıyor olmam gerekiyordu. Gerçi ben 14 ameliyat olmuşum, 2 kanser yenmiş ne acılar yaşamışım 150 cm’lik vücudumda. Bence ağrı eşiğim çok yükseldi, kesin doğuruyorum ama anlamıyorum” diye yine koştur koştur hastaneye gidiyorum. O gelen 2 gramlık kasılma da içime kaçmış olarak yine hüsranla eve dönüyorum.
 Bu böyle gitmez diyerek 40 haftayı doldurmayı beklemeye, hala hiçbir belirti yoksa kaka yutma riskini göze almamak adına sezeryan ile Ela’yı ordan zorla çıkarmaya doktorumuz ile birlikte karar verdik ve 18 Şubat 2016’ya tarih aldık.
 Tabii ki Ela o tarihe kadar rahatını bozmaya niyetlenmedi ve biz 17si akşamı yaklaşık 4 bavul eşya ile (hastane süslemeleri çok yer tuttu napim) doğuma hazırdık. O kadar mutluyduk o kadar heycanlıydık ki ameliyata gider gibi değil, bir düğüne bir bayrama hazırlanır gibiydik. Saçlar yapıldı, o güne özel kıyafetler günler öncesinden hazırlandı. Evimizin kapısı süslendi. Abartıp “arabayı da süsleyelim konvoy halinde kornalar çalarak gidelim” diye görmemişliğin dibine vurdum da neyse ki beni frenlediler.

Tarih belli olunca bir de sadece biz değil ailelerimiz de 18 şubatı bayram ilan edince biz ciddi ciddi hastaneye konvoy olarak gittik. Odamız belli oldu, artık ameliyat için hazırlayacaklar beni ama bit kadar odada 20 kişiyiz. Bana verdiler kıçı açık ameliyat önlüğünü, önce ben bunla fotoğraf çekilmem diye tutturdum da bi şekilde giymek mecburiyetinde kaldım. Elimi seruma bağladılar, göbeğimi NST’ye. Hemşire bi yandan tansiyonuma bakıyor, bi yandan sonda takacağı malzemeleri taşıyor ama geri kalan 19 kişi içerde baya altın günü yapıyor! Bir kaç kişi oda süslemesiyle meşgul bir kaç kişi video fotoğraf selfie falan çekiliyor, bir kaçı kendi arasında sohbete dalmış. Evden gelen poşetler masaya özenle serildi, herkes masanın etrafına toplaştı. Resmen beni sallayan yok! İçerde bir soğan kokusu.. İyi de aşerme olayını geçtik gitti, doğurcağım gün mü duymaya başladım bu kokuları diye düşünüyorum bi yandan. Kafamı masaya bi çevirdim ki eline tabağı alan yumulmuş. Meğer kayınvalidem kalabalık olcak acıkan olur diye sarmalar böreklerle gelmiş. Ben zaten saatlerdir bişi yiyip içemiyorum anestezi alcam diye. Hemşire şaşkın, hemşire şokta. “Sen börekten almadın bak sıcak daha, aa sarma koyayım tabağına getir” diye kendi aralarında takılıyorlar. Bi şekilde herkesi çıkardılar bilimum çirkin ameliyat uygulamaları için. Ve vakit geldi..
 Sedyeye alındım 15. ameliyatım için. İlk kez mutlu gidiyorum o soğuk yeşil odaya. Herkes kapının gerisinde, ben yine tek başıma. Bir kaç dakika kaldı meraktan çıldırdığım kızımın yüzünü görmeye. Spinal anestezi istedim. Her ameliyatımda bayılmıştım ama “benden önce bebeği kimse göremez” kıskançlığımdan  tabii ki bayılmayı seçemezdim. Koca göbeğimle oturttular beni ameliyat masasına. Anestezi doktoru belime yapacağı iğne için eğilmemi söylüyor da bilmiyor ki Ela kaburgama yapışık yaşıyor. Eğilemiyorum kardeş göbekten görmüyor musun? 3 kişinin yardımıyla az buçuk eğildim. Minicik iğne hiç acıtmadı, ama sonrasında herşey çok çabuk olmuştu. Bacaklarıma bir sıcaklık yayıldı önce, beni yatırdılar. Batikonu göbeğime sürerlerken serinliğini hissettim. Dedim “sakın kesmeyin! Hissediyorum ben!” Meğer hissetmiyormuşum çoktan kesmişler bile. Hop biri göbeğime bastı, biri içimden birşeyi çekti. Sonra O’nu duydum ilk kez yavru kedi sesi gibi kısa ve tek viyaklamasını.. Ve zaman durdu nerdeydim neden ordaydım bilmiyordum sanki, sadece yeniden duyabilmek için yalvarıyordum birilerine. Yeniden ağlamadı, yanıma getirdiklerinde şiş suratıyla bilinçsizce bakınıyordu. Yaklaştırdılar yüzüme bembeyaz minicik bebeği. Sırf herkes bahsede bahsede bitiremiyor diye, merakımdan kokladım. Kokladım ve gözümden boşaldı yaşlar. İnanamadım!.. Neydi bu kadar güzel kokmasını sağlayan, benim bebeğim olduğu için mi?.. Ya sen amniyo sıvısı içinde yaşıyordun bu koku ne?! Tanıyor mu sahiden sesimi acaba? Elini uzattı suratıma doğru. Sanıyorum ki filimsel bi sahne yaşayacağız, o elleriyle gözyaşlarıma dokunacak. Ama o 4 parmağını da burun deliklerime sokmayı başardı. Salya sümük ağladığım için çocuğumu ilk dakkadan sümüklemiş oldum.
 Sonra götürdüler Ela’mı babasına ve ailelerimize göstermeye. Standart muayenesini olacaktı. O dakikadan itibaren ameliyatın en sıkıcı bölümü başladı. 10 dakikada bebeği çıkardılar, bi 20 dakika da beni yeniden dikmelerini beklemem gerekiyordu. Anestezi hemşiresiyle makyaj üzerine sohbete başlamıştık. Maşallah düğüne gelir gibi gelmiş ameliyata. Maskeden buram buram fondöten kokusu geliyor. Gözünde öyle rimel var ki kirpikleri kaskatı olduğu için gözünü kırpamıyor. O 20 dakka bitmek bilmediği için sıkıldım doktoruma sardım. “Hakkaten bağırsaklarımı dışarı çıkartıyor musunuz?” diye sordum. Görüyorlarmış ama çıkartmıyorlarmış, merakım gitmiş oldu. Neyse ki işleri bitti beni diktiler temizlediler ve çıktılar. Evet bildiğin çıktı manyaklar! Ben ameliyathanede bi başıma kaldım. Hasta bakıcıları bekledim kısa bi süre beni yeniden sedyeye aldılar. Bacaklarım o kadar komikti ki, sanki benim değillerdi. Silikon gibi gevşemiş biri bi yanda biri bi yanda duruyordu.
 Odama geldim kısa bi süre sonra bebeğimi de yanıma getirdiler. Savaş o kadar heycanlı o kadar mutluydu ki Ela’yı kucağından indirmedi kimseye de vermedi. Kanserden dolayı yitip giden iki memeden dolayı emziremediğim için mama ile beslenmeye başladı, ama maşallah hamileliğimde doymak bilmediğim için sanırım Ela’da doymak bilmiyor sürekli emmek istiyordu. O kadar çok gelen giden ve arayan oldu ki bir gelene hoşgeldin derken diğer yandan hayırlı olsun demek için arayan birinin telefonu elime tutuşturuldu. Ben hastanede kaldığımız iki gün neler olduğunu eve çıktığımız zaman anladım ve benim için depresyon o zaman başladı… Gelecek yazıda 🙂

Bir Cevap Yazın

Navigate
Tasarım : Blogger Tasarım